Osmanlı’da Özel Mülkiyet Var Mı? Bir Tarihsel Yolculuk
Ankara’da, kendi başıma bir ev arayışına girdiğimde, emlakçılarla konuşmak insanı gerçekten bir tarihi yolculuğa çıkarıyor. “Bu evin tapusu var mı?”, “Özel mülkiyet mi, yoksa hazineye ait mi?” gibi sorularla zaman zaman yüzleşiyorum. Bir yanda ev arayışının verdiği stres, bir yanda da bu mülklerin sahipliği ve arkasındaki tarihsel süreçler… İçimdeki ekonomi öğrencisi hep soruyor: “Osmanlı’da özel mülkiyet var mıydı?” Bu soruyu sormamın bir nedeni de şu: Bugün sahip olduğumuz özel mülkiyet anlayışı, aslında çok eski zamanlara dayanan ve bir bakıma Osmanlı’dan miras kalan bir kavram mı?
Hayatımda, özellikle veri ve ekonomiye dair birkaç iyi hatıra var. Birçok kez, eski iş yerlerinde arka planda geçmişe dair gözlemler yaparken, Osmanlı’daki mülkiyet düzeni üzerine kafa yormak hep ilgimi çekti. Bu yazıda, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki mülkiyet yapısına dair birkaç anahtar soruyu inceleyeceğim.
Osmanlı’da Mülkiyet Anlayışı: Toplumsal Yapı ve Devletin Rolü
Osmanlı İmparatorluğu’nda özel mülkiyetin olup olmadığını anlamak için, biraz geçmişe gitmek gerekiyor. Osmanlı’nın ilk dönemlerinden itibaren, devletin rolü her şeyin önündeydi. Sadece toprağın değil, yaşamın hemen her alanının devlet kontrolü altında olduğu bir sistem vardı. Osmanlı toprakları, padişahın tahtına sahip olduğu ve tüm toprakların sahibi sayıldığı bir sistemde şekillendi. Her şey devletin onayıyla yapılır, hatta mal mülk sahipliği bile devlete bağlıydı.
Daha doğrusu, toprağın üzerindeki tasarruf hakkı, kişilere verilse de nihai hak, Osmanlı Devleti’ne aitti. Mülkiyet hakları, devletin izniyle sınırlıydı ve birçok durumda vergi ödemek veya devlete hizmet etmek gibi yükümlülükler de vardı. Bu, tam anlamıyla özel mülkiyetin var olduğu bir sistemden çok, “devletin malı” olan toprakların, belirli şartlarla bireyler ve aileler tarafından kullanılmasına dayanan bir yapıydı.
Bir düşünün, bugünkü gibi “tapulu ev” kavramı o zamanlar pek de geçerli değildi. Mülkiyet çoğu zaman metinlerde ve sözleşmelerde, toprağa dair haklar üzerinden tanımlanırdı. “Bu toprak şudur, şu kadar yıllığına falanca kişiye verilmiştir” gibi düzenlemeler yapılıyordu. Yani Osmanlı’da bir kişi, toprağı ya da mülkü devletten alır, ama gerçek hak sahibi olmaktan çok, devlete bağlı bir kullanıcıydı.
Mülkiyetin Değişen Yapısı: Vakıflar ve Toprak Dağılımı
Osmanlı’da vakıf mülkiyeti, bir başka ilginç mesele. Çocukken, İstanbul’a gittiğimde, bir arkadaşımın babası bana İstanbul’daki büyük camiler ve külliyelerin sahip olduğu vakıf mülklerinden bahsetmişti. O zamanlar anlamadım tabii; “Vakfın” ne demek olduğunu bir türlü kavrayamadım. Sonradan öğrendim ki vakıflar, hem dini hem de sosyal hizmetleri finanse etmek için kurulan ve devlete ait olan bir tür mülk düzeniydi. Osmanlı’da vakıflar, toprak ve mülk sahipliğinin çoğunluğunu oluştururdu ve vakıf malları üzerinde bireysel bir mülkiyetten çok, toplum yararına kullanım söz konusuydu.
Bir başka açıdan bakacak olursak, toprağın mülkiyetini ele almak ve bir tür “özelleştirme” yapmak Osmanlı’da oldukça sınırlıydı. Hatta, padişahların, beylerin, paşaların sahip olduğu toprakların da önemli bir kısmı, köylülerle yapılan anlaşmalara dayalı olarak çalışıyordu. Bu, Osmanlı’daki toprak düzeninin “toprağa dayalı bir sistem” olduğunu gösteriyor. O zamanlar, toprağa sahip olmanın bir anlamı vardı, fakat bu sahiplik, bireysel bir mülkten çok, devletle olan ilişkilerin bir sonucuydu.
Günümüzdeki Mülkiyetle Karşılaştırma: Devletin Rolü
Günümüzdeki “özel mülkiyet” kavramını düşündüğümüzde, büyük ölçüde değişen bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Örneğin, iş hayatında sıkça karşılaştığımız bir durum, birinin gayrimenkulünü satın alması ve sonrasında onu kiraya vermesi. Bugün, kişilerin kendi mülkü üzerinde tam hak sahibi olma durumu, Osmanlı’daki sisteme göre oldukça farklı. Bugün tapu dairesi var, mülkiyet belgesi var, her şey düzenli bir şekilde kayda geçiyor ve devletin rolü daha çok denetleyici. Özel mülkiyet, bugünün dünyasında, bireylerin sadece malı sahiplenmesi değil, aynı zamanda onu istedikleri gibi kullanabilme özgürlüğüdür.
Osmanlı’da ise bu özgürlükler kısıtlıydı. Toprağın üstünde yaşayan köylüler, belirli haklara sahip olsalar da, nihayetinde “toprak ağasının” veya devletin egemenliğindeydi. Mülkiyet, bireylerin değil, devletin veya vakıf kurumlarının elindeydi. Yani, bugünkü anlamda bireysel ve gerçek anlamda “özel mülkiyet” kavramı, Osmanlı’da fazla yer bulmazdı.
Sonuç Olarak: Osmanlı’da Özel Mülkiyet Var Mıydı?
Özetle, Osmanlı’da özel mülkiyet vardı, ancak bugünkü anlamda değil. Osmanlı’daki mülkiyet anlayışı, daha çok devletin ve toplumun kontrolünde, belirli kısıtlamalarla sınırlıydı. Bugünkü anlamda bir “tapulu ev”, bir “özel mülk”, Osmanlı İmparatorluğu’nda pek mevcut değildi. Mülkiyet, devletin, vakıfların ve zaman zaman da yerel ağaların kontrolündeydi.
Bu, bir bakıma modern toplumda sahip olduğumuz mülk anlayışının, zaman içinde nasıl evrildiğini ve devletle olan ilişkimizin nasıl değiştiğini gösteriyor. Evet, Osmanlı’da bireylerin sahip olduğu topraklar vardı, ama bu sahiplik, devletin ve toplumun çıkarları doğrultusunda şekillenen bir anlayışa dayanıyordu. Yani, özel mülkiyet var ama bugünkü kadar özgür ve bağımsız bir mülkiyet anlayışı değil.