Kastamonu İsmini Nereden Alır? Bir Hikâyenin Kalbindeki Şehir
“Her şehrin bir hikâyesi vardır,” derdi dedem. “Ama bazı şehirlerin adı bile hikâyedir.”
Bu söz, yıllar sonra Kastamonu sokaklarında yankılandığında, taş duvarların arasından bir ses bana fısıldıyordu sanki: “Beni anlamak için sadece bakma, dinle.”
İşte o gün başladım bu şehrin adının peşine düşmeye — bir tarihçinin titizliğiyle değil, bir hikâye anlatıcısının kalbiyle.
Bir Kalenin Eteğinde Başlayan Hikâye
Yüzyıllar önce, bugün Kastamonu diye bildiğimiz bu topraklarda bir kale yükseliyordu: “Kastra Komnenon.” Bizans döneminde yapılan bu kale, bölgenin stratejik önemini korumak için inşa edilmişti.
Ama kader, kalelerin taşlarını bile aşan bir güçtü o zamanlar. Kale yalnızca taş ve surdan ibaret değildi; içinde yaşayan insanların, bekleyen kadınların, sefere çıkan erkeklerin, sessiz duaların da evidi.
Adamantios ve Eleni: İki Bakış, Tek Hikâye
Adamantios, kale komutanıydı. Stratejik düşünen, her hamlesini dikkatle planlayan bir adam. Onun için şehir, bir konumdu — savunulması gereken, haritada doğru noktaya yerleşmiş bir yer.
Eleni ise kalenin dışındaki köyde yaşayan bir zanaatkârın kızıydı. Gözlerinde, taşlara bile anlam katan bir sıcaklık vardı. Onun için şehir, sadece bir yer değil, bir aidiyet duygusuydu.
Bir gün, kuzeyden gelen tehlikeye karşı Adamantios yeni bir savunma hattı kurmak zorunda kaldı. Eleni, köylülerin korku içinde kaçıştığını gördü ve sessizce kaleye yürüdü.
“Bu taşlar seni korur ama bizi ayırır,” dedi Eleni. “Kale duvarı yükseldikçe, insanlar birbirinden uzaklaşıyor.”
İki Farklı Zihin, Tek Amaç
Adamantios onu dinledi, sonra haritasını yere serdi. “Bu kale yıkılırsa şehir yok olur,” dedi. “Bu strateji, yaşamın garantisidir.”
Eleni ise gülümsedi. “Ama şehir sadece taşlardan ibaret değil,” dedi. “İnsanları korumak, kalbi korumaktır.”
Bu iki farklı yaklaşım — erkeğin çözüm odaklı aklı ile kadının empatik sezgisi — şehrin geleceğini şekillendirecekti.
Efsaneye göre, Eleni’nin sözleri o kadar etkili olmuş ki Adamantios, kaleyi sadece askerler için değil, halkın da sığınabileceği şekilde yeniden düzenlemiş. Böylece şehir artık bir kale değil, bir “yuva” olmuş.
Kastra Komnenon’dan Kastamonu’ya
Zaman geçti, diller değişti, halklar karıştı. Bizans’ın “Kastra Komnenon” adı, halk arasında “Kastra Monu” diye söylenir olmuş. Türklerin gelişiyle birlikte bu isim “Kastamonu”ya dönüşmüş.
Ama asıl değişen sadece kelimeler değil, anlamdı. Çünkü o kaleden doğan şehir, savunmanın ötesine geçmiş, yaşatmanın simgesi haline gelmişti.
Bir Kadının Sesi, Bir Şehrin Kalbi
Kastamonu’nun taş sokaklarında dolaşırken hâlâ Eleni’nin ruhunu hissedebilirsin.
Bir evin avlusunda kurutulan biberlerde, sabahın erken saatlerinde fırından çıkan ekmek kokusunda, insanların birbirine “hoş geldin” deyişinde o sıcaklık vardır.
Erkek aklıyla kurulan, ama kadın kalbiyle yaşatılan bir şehir…
Belki de bu yüzden Kastamonu, sadece tarihî bir isim değil, insanın iç dünyasının bir yansımasıdır. Çünkü burada akıl ve kalp bir aradadır; stratejiyle şefkat, güçle merhamet yan yanadır.
Bir İsimden Fazlası
Bugün “Kastamonu ismini nereden alır?” diye sorduğumuzda, tarih bize soğuk bir cevap verir: “Kastra Komnenon’dan türemiştir.”
Ama hikâyeler başka bir şey söyler: “Bu isim, insanlığın taşla, kalple ve umutla yoğrulmuş halidir.”
Şehir, bir kadının sözlerinden doğan bir empatiyle, bir erkeğin aklından çıkan bir planla şekillenmiştir.
Son Söz: Adı Kadar Kadim Bir Ruh
Kastamonu’nun adının kökeninde sadece Bizans harfleri değil, insanlık tarihinin iki yönü saklıdır — akıl ve duygu.
Bir şehir düşünün ki adı bir kaleden gelsin ama ruhu bir kadının sözüyle yaşasın.
Kastamonu, tam da böyle bir yerdir: Taşları aklı, rüzgârı kalbi temsil eder.
Belki de bu yüzden, oradan geçen herkes, içinden aynı cümleyi geçirir:
“Bu şehirde bir şey var… adı kadar eski, hikâyesi kadar canlı.”
Açıklama: Kastamonu efsaneleri içinde en kuvvetli görünen ve bu güne kadar kullanılanı Kastamonu şehrinin ismiyle ilgili olanıdır. Yaygın bir rivayete göre; Türkler tarafından Kastamonu Kalesinin fethi sırasında Bizans Tekfuru’nun güzel kızı Moni yakışıklı Türk kumandanına aşık olur. Tarih. Oğuz Türkleri’nin Kayı şubesinden inen, Beylik, İlhanlı hükümdarı Geyhatu tarafından Eflani’nin Şemseddin Yaman Candar’a ikta verilmesi sonucu 1291 yılında kurulmuştur.
Defne! Katkılarınız sayesinde çalışmaya yeni bir perspektif eklendi, bu da yazıyı zenginleştirdi.
Gaslar ya da bilinen adıyla Kaşkalar Kastamonu ‘nun ilk yerleşimcilerindendir. Tumanna ise o dönemde Kastamonu üzerinde bulunan bir şehir/bölge ismidir. Bu iki kelimenin birleşimi, zamanla Kastamonu şeklini almıştır . İkinci bir görüşe göre Romalılar devrinde Taşköprü’nün eyalet merkezi olduğu zamanlar Kastamonu küçük bir kasaba olup, Bizans devrinde ve özellikle Kommenler soyu zamanında gelişmeye başlamıştır.
Canan! Görüşleriniz, çalışmanın ana hatlarını daha etkili bir biçimde şekillendirdi.
Kayıtlara göre 16. yüzyılda Kastamonu Sancağında 9 adet Avşar (Afşar) adında yerleşim alanı bulunmaktadır. Bu yüzyılda, Kastamonu Sancağında, Oğuz boyları arasında yerleşim yeri adının en fazla Avşar (Afşar) boyuna ait olması dikkate değer bir bulgudur. Kastamonu sahip olduğu bu sahil şeridi uzunluğu ile Karadeniz’e en uzun kıyısı olan il konumundadır. 13.108 km² alan üzerinde yer alan Kastamonu , Türkiye topraklarının ,7’sini oluşturmaktadır.
Ali!
Her ayrıntıda aynı fikirde değilim, fakat teşekkür ederim.
Kalenin anahtarını Türk askerine verir. Türklerin kaleye girdiğini görünce durumu anlayan babası, Moni’yi kalenin burcundan aşağı atar. Bunu üzerine Türkler tarafından söylenen “ Kastın ne idi Moni’ye” sözü önce askerler, sonrasında halk arasında yayılır. Bu söylemin zamanla Kastamonu’ya dönüştüğü rivayet edilir. 546 yılından itibaren ise bölgede Pers hâkimiyeti başlar. M.Ö. I. Bin olarak anılan çağla birlikte Kastamonu Bölgesi Paphlagonia olarak adlandırılır.
Hazal!
Fikirleriniz yazının doğallığını artırdı.